Diyabet, tüm dünyada ve ülkemizde salgın olarak kabul edilebilecek şekilde giderek artan önemli bir sağlık sorunudur. Diyabet, pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu gelişen kronik metabolik bir hastalıktır.
Kanda glukoz seviyelerinin normalin üzerine çıkması sonucu çeşitli sağlık sorunlarına neden olur. Hastalığın temelinde pankreasdan salgılanan insülin hormonunun eksikliği veya yeterince etkili olmaması yatmaktadır. Diyabet sıklığının artışındaki en önemli faktör, özellikle hareketsiz yaşam ve beslenmedeki değişikliklerdir. Bu artış ülkemizde birçok ülkeye göre daha hızlı yaşanmaktadır. Uluslararası Diyabet Federasyonunun (IDF) 2021 yılı verilerine göre tüm dünyada 20-79 yaş arası bireylerde 537 milyon, Türkiye'de 9 milyon diyabetik birey bulunmaktadır. Dünyada oran yüzde 10.5 iken, Türkiye'de 20-79 yaş arası erişkinlerde diyabet görülme sıklığı yaklaşık olarak yüzde 15’tir. Bu sayının 2045 yılında tüm dünyada 783 milyon (dünya nüfusunun %12.2’si) olacağı öngörülmektedir.
Diyabetin en önemli risk faktörlerinden biri obezitedir ve obezite sıklığının son yıllarda artış göstermesi bu sonucun ortaya çıkmasında önemli rol oynamaktadır. Kontrolsüz diyabet, hiperglisemiye yol açarak zamanla başta kalp-damar sistemi, göz, böbrek, sinir sistemi olmak üzere vücudun bütün sistemlerini etkileyebilir. Koroner kalp hastalığı ve inme diyabetli hastalarda normal popülasyona oranla 2-4 kat daha sık görülmekte ve daha ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Diyabetli hastaların %50’si kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde diyabet, körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Hastalık ortaya çıktıktan 20 yıl sonra tip 1 diyabetlilerin büyük çoğunluğunda, tip 2 diyabetlilerin de yarısından fazlasında diyabete bağlı göz hasarı gelişir. Kronik böbrek yetersizliğinin de en sık nedeni diyabettir ve diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların %50’si diyabetlidir. Ayrıca, kan glukozu devamlı yüksek seyreden hastalarda farklı patojenik mekanizmalarla meydana gelen diyabetik ayak tüm dünyada travmadan sonra ayak ve bacak kaybının en yaygın nedenidir.
Tip 1 diyabet, çoğunlukla çocukluk çağında görülen ve mutlak insülin yokluğu ile seyreden bir hastalıktır. Tüm diyabet nedenleri arasında %5 oranında olmakla birlikte yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkması, insülinle kolaylıkla tedavi edilebilmesi ve tanı konamadığında ölüme kadara gidebilecek sonuçlara yol açabilmesi nedeniyle erken dönemde tanı konması önemlidir. Diyabet hastalığının %90’ı ise tip 2 diyabet grubundadır.
Tip 2 diyabet, genellikle 25-30 yaşından sonra ortaya çıkar ve insülin etkisine direnç ve/veya insülin eksikliği vardır. Yaş, obezite, aile hikayesi ve hareketsiz yaşam tip 2 diyabet gelişimi için en önemli risk faktörleridir. 40 yaşın üzerindeki tüm bireylerin özellikle fazla kilolu veya obez ise, risk faktörü olan bireylerin ise daha erken dönemde açlık kan şekeri ile taranması diyabetin erken dönemde saptanmasını sağlar. Gebeliğin 12. haftasından sonra ortaya çıkan gebelik ile ilişkili diyabet ise hem anne hem de bebeğin sağlığını tehdit eden bir durumdur. Bu nedenle glukoz metabolizması ile ilgili bilinen bir hastalığı olmayan tüm gebelerin 24-28. haftalarda ağızdan glukoz yükleme testi ile taranması önerilmektedir. Diyabetin en sık belirtileri çok su içme, çok idrara gitme, ağız kuruluğu, halsizlik, yorgunluk, kilo alma veya hızlı kilo kaybıdır. Bu tür şikayetleri olan hastaların öncelikle açlık kan glukozu ile değerlendirilmesi için bir sağlık kuruluşuna başvurmaları önerilir. Diyabet, tedavi edilebilen ve etkin yönetildiğinde normal yaşam kalitesi ve yaşam süresinin elde edilebildiği bir hastalıktır. Bu nedenle önlenmesi için çalışmalar yapılması, erken tanı konması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gereklidir. Hızla artan, yaşam kalitesini kötü yönde etkileyen ve yeterli tedavi edilmediğinde ciddi sonuçları olan bu hastalıkla mücadele tüm ülkelerin sağlık politikalarında öncelikli yer almıştır.
Diyabetin veya yarattığı sorunların önemli bir kısmının alınacak önlemler ve uygun müdahalelerle önlenebileceği veya geciktirilebileceği bilinmektedir. Bu önemli sağlık sorununa dikkat çekmek için Uluslararası Diyabet Federasyonu her yıl 14 Kasımı “Dünya Diyabet Günü” olarak belirlemiştir. Amaç hastalığın önemine dikkat çekmektir. Her yıl bu tarihte tüm dünyada diyabet farkındalığını arttıracak, diyabetin önlenmesi ve etkin tedavisinin yapılmasına önayak olacak faaliyetler düzenlenmektedir.
Uluslararası Diyabet Federasyonu her yıl 14 Kasım aktiviteleri için bir tema belirler. Bu yılın ana teması "Eğitim" olarak belirlenmiştir. Sürekli tıbbi bakım gerektiren diyabet hastalığının yönetiminde akut ve kronik komplikasyonların gelişim riskini azaltmak için sağlık çalışanları ve hastaların sürekli eğitimi şarttır. Amaç hem hasta hem de sağlık çalışanlarının diyabete ilişkin bilgilerinin arttırılması ve güncellenmesidir. Bu nedenle bu yılın sloganı "Diyabeti anlayalım, geleceğimizi koruyalım" olarak belirlenmiştir.
14 Kasım 2022