"Hastanemizden 200 gönüllü doktor depremzedeler için seferber oldu"
01 Mart 2023

 

Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaşandığı ilk gün gönüllü 200 doktorla bölgeye giden Ankara Bilkent Şehir Hastanemizin Koordinatör Başhekim Yardımcısı Dr. Abdulvahap Şahin, "Bütün yakınları vefat eden bir depremzedeyi unutamıyorum, hastaneye gönüllü çalışmak için gelmişti. 'Sağlık çalışanlarına çorba yaparım, eşya taşırım, ne gerekiyorsa yaparım.' diyerek çalıştı hep. Bu bizleri çok duygulandırdı." dedi.

Bilkent Şehir Hastanesi'nden deprem bölgesine 200 gönüllü doktorla birlikte ekip lideri olarak giden Şahin, Kahramanmaraş ve Hatay'daki hastanelerde depremzedelerin tedavisi için yürüttükleri çalışmaları AA muhabirine anlattı.

Şahin, depremin yaşandığı gün saat 07.00'de, Koordinatör Başhekim Dr. Öğretim Üyesi Aziz Ahmet Surel başkanlığında kriz koordinasyon toplantısı yapıldığını, hekim, hemşire ve sağlık personelinden 200 kişilik gönüllü bir ekibin, bölgeye her an gitmeye hazır şekilde hastanede beklediğini gördüklerini ve bunun kendilerini çok duygulandırdığını söyledi.

Bu kapsamda ilk ekibin İskenderun'a gittiğini belirten Şahin, "Ardından biz de yaklaşık 200 kişilik gönüllü ekibimizle Hatay ve Kahramanmaraş'a intikal ettik. Ortopedist, genel cerrah, acil müdahale, dahiliye gibi alanlardan ekipler hastanelere dağıldı. Bölgedeki üç hastaneyi bu şekilde sağlık ekiplerimiz devraldı ve hızla yaralılara ilk müdahaleleri yapmaya başladı." diye konuştu.

"Meslektaşlarımız bizi büyük bir sevinçle karşıladı"

Kendisinin de Kahramanmaraş'taki Necip Fazıl Şehir Hastanesi'nde görev yaptığını, diğer ekiplerin süreçlerini buradan yönettiğini dile getiren Şahin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hastanelerde var olan sağlık ekipleri oldukça yorgundu. Onlara bir anda 'can suyu' gibi destek vermemiz karşısında bizi büyük bir sevinçle sıcaklıkla karşıladılar. Meslektaşlarımızın gözlerindeki o mutluluğu unutamıyorum. İçinde, enkazda yakınları olan sağlık çalışanları vardı ve onlara destek olmak çok kıymetliydi bizim için de.

Biz gece hastaneye vardığımız andan itibaren var olan sağlık ekiplerini dinlendirebilmek için acil servis ve diğer servisleri devraldık. Acil serviste çok sayıda depremzede ve yakınları vardı. İlk müdahalelerini yaparak depremden etkilenmeyen illerdeki hastanelere nakillerini sağladık. Böylelikle daha sonra gelen hastalara da tedavileri için yer açabildik."

"Hep birlikte servisi temizleyip, çocuk hastalar için bölüm oluşturduk"
Dr. Abdulvahap Şahin, ekibi içinde çocuk doktorlarının da bulunduğunu, Necip Fazıl Şehir Hastanesi'nde bir çocuk servisi oluşturduklarını da belirterek, "Gelen çocuk yaralılar da vardı. Hekimler, hemşireler, çalışanlar, hep birlikte acil serviste bir bölümü temizleyip çocuk hastalar için düzenledik ve hızla tedavi hizmetini başlattık." dedi.

Şehirde sürekli artçı sarsıntıların yaşandığını ve hastaneye devamlı enkazdan çıkarılan yaralıların getirildiğini anlatan Şahin, şunları kaydetti:

"Depremin 140. saatinde enkaz altından çıkarılan, 'mucize' gözüyle bakılan yaralı bir kız çocuğu hastaneye getirildi. Çocuğumuz çıkarıldığında bilinci tamamen kapalıydı fakat hastanede ilk müdahaleyi yaptığımızda bir anda gözlerini açıp bize 'Susadım' dedi. O an hepimiz çok büyük bir mutluluk yaşadık. Bunu unutamıyorum.

Unutamadığım bir başka kişi de bütün yakınları göçük altında vefat eden bir depremzedeydi. Evi zemin kattaymış, hepsinin yaşamını kaybettiğini öğrenmiş ve ardından gönüllü olarak çalışmak için hastaneye gelmişti. 'Eşya taşırım, sağlık çalışanlarına çorba yaparım, ne gerekiyorsa yaparım.' diyerek hastanede gönüllü çalıştı. Bu bizleri gerçekten çok etkiledi, duygulandırdı."

"Aralıksız 8 gün bir aile gibi çalıştık"

Dr. Abdulvahap Şahin, deprem bölgesinde büyük bir dayanışma gösterildiğinin altını çizerek, "Gittiğimiz hastanedeki ekiplerle sanki yıllardır görmediğimiz bir aile ferdimizle berabermişiz gibi aralıksız 8 gün çalıştık. Hastaneleri ne olursa olsun terk etmemişlerdi. Sağlık çalışanlarının ne kadar vefakar olduğunu bir kez daha gösterdiler." dedi.

Depremin yaşandığı gün bebeğinin 40'ının yeni çıktığını da aktaran Şahin, eşine deprem bölgesine gittiğini uçağa bindiği esnada haber verdiğini dile getirdi.


 

 

TCG İskenderun'un gönüllü doktoru: Depremzedelere seyirde müdahale ettik

Kahramanmaraş merkezli depremlerde 327 yaralı, TCG İskenderun gemisi ile nakledildi. Gemide gönüllü olarak hekimlik yapan Ankara Bilkent Şehir Hastanemizin Acil Tıp Kliniği Doktorlarından Doç. Dr. Mehmet Ergin, hastalara seyir sırasında müdahale ettiklerini belirterek, "Hastaların damar yolunun açılması, hidrasyonunun başlanması, atellerinin uygulanması gibi basit müdahaleleri gemide yolculuk esnasında gerçekleştirdik" dedi.

Kahramanmaraş'ın Pazarcık ve Elbistan ilçeleri merkezli 7.7 ve 7.6 büyüklüğündeki depremlerden sonra Türk Silahlı Kuvvetleri'nin kargo gemisi TCG İskenderun, bölgede görev aldı.

Yaralıların bir kısmı TCG İskenderun gemisi ile İskenderun Limanı'ndan Mersin'e nakledildi. Sahra hastanesine dönüştürülen gemi ile 3 seferde 327 hasta, Mersin'deki hastanelere götürüldü.

'ÖNCE HASTANEDE SONRA GEMİDE ÇALIŞTIM'

Gemide gönüllü hekimlik yapan Ankara Bilkent Şehir Hastanesi Acil Tıp Kliniği öğretim üyesi Doç. Dr. Mehmet Ergin, depremde yaralanan hastaların nakli sırasında yaşadıklarını DHA'ya anlattı. Doç. Dr. Ergin, depremin ardından gönüllü olarak bölgeye gitmek üzere yola çıktığını, önce İskenderun Devlet Hastanesi Acil Servisi'nde görev aldığını söyledi. Depremin ikinci günü tedavi süreci devam eden hastaların büyük bir çoğunluğunu TCG İskenderun gemisine naklettiklerini anlatan Doç. Dr. Ergin, "Yine sabaha karşı gemide sağlık personeli ihtiyacı olduğu bilgisi geldi. Bunun üzerine biz de ekip olarak, acil servise yeni gelen ekibe görevi devredip, TCG İskenderun gemisine geçtik" dedi.

'ACİL SERVİSTEKİ TRİAJI UYGULADIK'

Doç. Dr. Ergin, TCG İskenderun'un normalde kargo gemisi olduğuna dikkat çekerek, "Hem gemi komutanının hem de idarenin ve askerlerin çabası ile bir sahra hastanesi oluşturulduğunu gördük. Yerlere matlar serilmiş, matların üzerine temiz çarşaflar, yastıklar ve Mersin İl Sağlık Müdürlüğü'nden gelen tıbbi malzemeler yerleştirilmişti. İlk gün yaklaşık 100 kadar hasta zaten gemiye kabul edilmişti ve tedavileri başlamıştı. Takiben de salı sabahından perşembe akşamına kadar 3 sefer yapıldı. Bu 3 seferde toplam 327 hasta nakledildi. Hastalarımızı gemiye kabul ederken yine acil serviste uyguladığımız triajı uyguladık. Kırmızı kodlu hastaları gemi limana yanaştığında öncelikle ambulanslara teslim edebilmek için burun bölgesine yakın konuşlandırdık. Çocuk hastalar için ayrı bir zon, daha az acil hastalar için ayrı bir zon şeklinde, kırmızı, sarı ve çocuk şeklinde alanlar oluşturduk" ifadelerini kullandı.

'BASİT MÜDAHALALERİ GERÇEKLEŞTİRDİK'

Doç. Dr. Ergin, gemiye kabul edilen hastalara ilk müdahaleyi yaptıklarını anlatarak, "Bu süre zarfında kabul ettiğimiz hastaların damar yolunun açılması, hidrasyonunun başlanması, atellerinin uygulanması gibi basit müdahaleleri bu gemide yolculuk esnasında gerçekleştirdik. Burada bir nokta da ağrı kesici tedavisi. Çünkü birçok hastanın çok ciddi ağrısı vardı. Ağrılarını azaltmaya gayret ettik. Bizim de daha önce tecrübemizin olmamasına rağmen bu 3 seferde 327 hasta taşındı. Bu şekilde ambulansların o bölgede tekrar göreve dönmesi olanaklı hale geldi. Çok sayıda hastanın İskenderun'dan Mersin'e nakli mümkün olmuş oldu" diye konuştu.

TCG İskenderun gemisinin seferleri sırasında sadece tıbbi müdahale değil, tıbbi ve insani yardımların da bölgeye ulaştırılmasında büyük rol oynadığını söyleyen Doç. Dr. Ergin, "Birinci seferimizi tamamladık, dördüncü sefere kadar biz hastaları tahliye ederken bir yandan da gemiye insani ve tıbbi yardım malzemeleri yüklendi. Bu açıdan İskenderun-Mersin arasında hasta tahliyesi yapılırken, Mersin'den İskenderun'a da tıbbi yardım ve insani yardım malzemeleri taşındı" dedi.

'KAYIPLARI OLAN HASTALARI DİNLEDİK'

Bölgede çalışan sağlık personelini psikolojik olarak ayakta tutabilmek için beraberinde çalışan hekimlerden gemide oldukları süre zarfında sosyal medyaya girmemelerini rica ettiğini söyleyen Doç. Dr. Ergin, "Ekip içerisinde herhalde en tecrübeli hekimlerden biri bendim. Beraberimde bulunduğumuz hekim arkadaşlarımdan rica ettiğim şey, özellikle kazazedelerin hikayelerinin çok üzerine düşmemeleriydi. Çünkü herkesin acı kaybı var. Dolayısıyla da hikayeleri tabii ki duymamanız mümkün değil; ama bu süre içerisinde hem İskenderun acil servisinde hem de gemi ile İskenderun'dan Mersin'e sevk ettiğimiz hastalar içerisinde kayıpları olan hastaları dinledik. Bu sürede hastalara maksimum fayda sağlayabilmek için açıkçası bu hikayeleri biraz daha arkada bırakmak lazım. Cuma günü bölgeye Bayraktar ve Sancaktar gemileri ulaşmıştı. İskenderun'da artık biz görevimizi tamamlamıştık, sonra Ankara'ya döndük" ifadelerini kullandı.TCG İskenderun'un gönüllü doktoru: Depremzedelere seyirde müdahale ettik.


 

 

Deprem bölgesine gönüllü giden Uzman Doktorumuz Fatma Cemre Sazak Kundi yaşadıklarını anlattı

Ankara Bilkent Şehir Hastanemizin Kulak Burun Boğaz Kliniği doktoru olarak görev yapan Uzm. Dr. Fatma Cemre Sazak Kundi merkez üssü Kahramanmaraş olan ve 11 ili etkileyen yıkıcı depremlerin ardından gönüllü olarak gittiği deprem bölgesinde yaşadıklarını ve depremin acı tablosunu anlattı.

“Bazı asistan arkadaşlarımız üstündeki ameliyathane kıyafetleriyle hiçbir şey almadan gelmek zorunda kaldı”

Sabah uyandıklarında deprem haberini aldıklarını ve hemen hastaneye gelerek organize olmaya çalıştıklarını ayrıca gönüllü olarak deprem bölgesine gitmek istediklerini belirten Fatma Cemre Sazak Kundi, ”Sabah uyandığımızda deprem haberini aldık ve hastaneye geldik. Deprem bölgesine gönüllü olarak gitmek istediğimizi idari sorumlumuza bildirdik. Hastanemizde bu taleplerin toplandığını öğrendik. Bu süreç işlerken biz sürekli nasıl yapabiliriz, gidebilir miyiz, kendimiz gitsek olur mu diye düşündük. O gün ameliyat günümüzdü. Randevulu hastalarımızın ameliyatlarını yapıyorduk. İhtiyaca göre parça parça gönüllülerin yollanacağını öğrendik. O süre içerisinde bir yerlerden haber almaya çalıştık. Bir şekilde kendimiz gitsek yollar ne durumda bilmiyoruz. Bir yandan da buraya hasta gelirde bize ihtiyaç olur mu düşüncesiyle geçirdik saatleri. Sonra saat 4 gibi bize haber geldi. Bir gönüllü ekibinin bölgeye gönderileceğini öğrendik. Biz klinik olarak kulak burun boğaz bölümündeki hocamız ve asistanlarımız ile birlikte ameliyathaneden çıktığımız gibi yola çıktık. Bazı asistan arkadaşlarımız üstündeki ameliyathane kıyafetleriyle hiçbir şey almadan yola çıkmak zorunda kaldı. 6 gün kadar kaldık. Arkadaşlarımızın kalın montlarını alarak yola çıktık” diye konuştu.

"Bir an önce birisini enkaz altından çıkarıp bir faydamız olsun diye dakikaları saydık"

Deprem bölgesindeki vatandaşlara yardım etmek için bir an önce yola çıkmak istediklerini belirten Fatma Cemre Sazak Kundi, “Burada kaldığımız her dakika sıkıntı oluşturdu bize. İkinci depremi ameliyat sırasında yaşadık zaten. Saat 4 buçuk gibi hastaneden çıktık ve Adana Havaalanına indik. Bir an önce birisini enkaz altından çıkarıp bir faydamız olsun diye dakikaları saydık. Pazartesi gecesi çok yoğundu. Biz 5-6 saat soğukta ayakta bekledik. Burada soğukta beklemek ayakta beklemek bizim için hiç sıkıntı değildi ama biz burada boşa duruyoruz, geldik ama boşa duruyoruz diye bir panik olduk. sabah dörde karşı bizi Antakya Şehir Hastanesi'ne getirdiler. Ama hastaneye girilemediğini gördük. Önünde UMKE ve AFAD'ın getirdikleriyle gönüllü doktorların olduğu bir çadır merkezi kurulmuştu. Daha sonraki günlerde orası sahra hastanesine çevrildi” ifadelerini kullandı.

“Enkazdan çıkan bebeklerin bezlerini bile değiştirdik”

Psikolojik olarak çok etkileyici bir ortam olduğunu ve çok farklı duyguları aynı anda yaşamak zorunda kaldığını vurgulayan Fatma Cemre Sazak Kundi, “Bir şeyler yapmak için oradasınız ve ne yapacağınızı bilmiyorsunuz. Bir anda ilk başta bir öfke oluyor. Neden bize ne yapacağımızı söylemiyorlar. Götürseler bir işe yarasak diyorsunuz ama öyle değil orası afet bölgesi götürseler diyeceğiniz birinin olmasından ziyade neyse onu yapmamız gerektiğini fark ediyorsunuz. İlk gece ikinci depreme hastanede yakalanan vatandaşlarımızın cenazeleri hala kaldırılamamıştı. Çünkü hastaneye yaklaşılmıyordu. Sonra bir ateş yakılmış, ateşin etrafında tek katlı bir birim var. Oraya yaklaştık ve baktık önünde de Türkçe konuşmayan insanlar var, Suriyeliler. Işığı tutup içeri baktık. İçeride sedyelerde maalesef hayatını kaybetmiş insanlar. Aralarında bir anne ve iki çocuk bir sedyenin üstünde hareket ediyorlar. Kimse onları fark etmemiş mi diye panikledik. Herkes gönüllü. Herkes faydalı olmaya çalışıyor ama psikoloji çok farklı bir şey. Bunu fark ediyorsunuz. Depremde her şeyi fiilen yapmak değil, sosyal olarak da izlemek lazım. Doktor arkadaşlarla birlikte biz hastaneye girdik. İki tane çocuk annesiyle birlikte. Sanıyorum ki ilk depremde yaralanmışlar ve bir de tekerlekli sandalyedeki bir canlı bir insanımızın daha olduğunu, yaralı olduğunu fark ettik. Onları alıp tekrar hastaneye götürdük. Hiçbir şey yapamasak da dört kişinin hayatını kurtardık. Biraz daha bir şeyler yapmalıyım düşüncesiyle hareket ediyorsunuz. Bunun bir felaket olduğunu biz o an idrak ettik. Gönüllü olsanız da olayın felsefesini anlamak biraz daha farklı. Enkazdan çıkan bebeklerin bezlerini bile değiştirdik. Sonra bize Kahramanmaraş'ta ihtiyaç oldu. Dörtyol'dan bir grup arkadaşımızı, genel cerrahi ve ortopediden arkadaşlarımızı alarak Kahramanmaraş'a yola çıktık. Nurdağı yolundaki viyadüklerden biri kırılmış olduğu için, biz üst taraftaki hafif hasar almış yoldan devam ettik. 1.5 saatlik yol yaklaşık 12 saat sürdü. Biz askeri araçla gitmemize rağmen çok zorlandık. Çünkü orası mahşer gibi hepimiz hala öyle hatırlıyoruz” dedi.

“Orası öyle bir yer ki kendi çocuklarımız aklımıza bile gelmiyor”

Yaşanan yıkıcı depremlerin çok büyük bir felaket olduğunu insanlarımızın çok büyük fedakarlıklar sergilediğini ve dayanışma ruhunun çok önemli olduğunu belirten Kundi, “Orası öyle bir yer ki kendi çocuklarımız aklımıza bile gelmiyor. Orada esas şey birilerin bize ihtiyacı olduğu. 12 saatlik yolculuk sonunda bizim ekibimiz Kahramanmaraş Sütçü İmam Efendi Üniversitesi'ne geçti. Biz oraya geçtiğimizde hemen acillere destek atmaya başladık. Servisleri toparlamaya çalıştık. Oradaki diğer gönüllü doktor arkadaşlar birlikte ilk iki üç gün çok yoğun bir hasta akışı oldu. Sistem kurulmaya başlandıkça daha rahat oldu. Gönüllü doktor sayısı çok fazla ama her şeyin organize olması bir iki gün sürdü. Herkes birbirine destek oldu orada. O felaket anında kolunu, bacağını kaybetmiş genç arkadaşlarımız bile büyük bir tevekkül içerisinde bize yardımcı olmaya çalışıyor, teşekkür ediyorlar. Biz orada hiçbir şey düşünmeden onlara yardımcı olmaya çalışıyoruz. Gerçekten bazı felaketlerin aslında sonuç olarak kopan bir şeylerin bağlanmasına vesile olduğunu görüyoruz. Çok büyük bir felaket. Gerçekten çok büyük üzüntülere şahit olduk, gördük. Bölgeden dönen gönüllü ekipteki herkes sanki deprem anını orada yaşamış. enkaz altından çıkmış gibiydik. Allah bir daha böyle bir felaketi insanlarımıza yaşatmasın. Ama gördük ki gerçekten çok büyük bir milletiz. Biz devletin oradaki en küçük ferdi olarak canla başla birbirimizin yarasını sarmak için oraya koşmuştuk. Birbirimize nasıl yardım edeceğimizi aslında bir şekilde genetiğimizi biliyor. Çok büyük acılar var. Hepsini birlikte saracağız. Burada hala hastanemize gelen depremzedelerimiz var. Kendini ufak tefek yaralı görüp aslında hastaneyi meşgul etmeyip birkaç hafta sonra gelen hastalarımız da oluyor. Bugünleri atlatacağımızı düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

“Bu memleketin yetiştirilmiş insanları olarak ilk bizim gitmemiz gerektiğini düşündük. Bunu bir gönül borcu olarak görmedik”

Ülkenin yetiştirilmiş insanları ve doktorları olarak orada bulunmanın çok önemli olduğunu bunu hiçbir karşılık beklemeden ve kahraman ilan edilmek istemediklerini belirten Fatma Cemre Sazak Kundi sözlerine şöyle devam etti:

“Manevi olarak aslında çok yoğun duyguların yaşandığı bir ortam. Tekrar tekrar gitmek istiyoruz. Biz ekip olarak böyle bir talepte bulunduk. Bir görev beklemeden bir şekilde biz yapacağız bunları algılamış olduk. Bir sonraki felakette biz gidelim istiyoruz. Giden kişi sayısından çok daha fazla burada yapabileceğini yapmak isteyen gönüllü var. Hastalar gelirse burası da boş kalmasın ihtiyaç oldukça gelelim diye bazı arkadaşlarımızı göndermedik. Biz yıllarca eğitim almış, uzmanlığımız olan, pratiğimiz olan, hızlı karar verme yetkisine sahip olan yetişmiş bu memleketin yetiştirilmiş insanları olarak ilk bizim gitmemiz gerektiğini düşündük. Bunu bir gönül borcu olarak görmedik. O anki duygular çok gerçek. Bu gerçeklik hiç gitmez. İnşallah bir daha felaket yaşamadan bu gerçeklerle yaşarız. Oraya gittim bir fedakarlık yapıyorum değil. Hiç kimsenin de bu konuda şartlar uygun olduğu takdirde gönüllü olmayacağını düşünemiyorum.”


 

 

Hatay'da enkazdan çıkarılan "mucize" çocukla doktorunun yolu tekrar kesişti.

Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaşandığı gün Hatay'a giden Ankara Bilkent Şehir Hastanemizin Ortopedi Uzmanı Prof. Dr. Ali Öçgüder'in ekibiyle hayatını kurtardığı 16 yaşındaki çocukla görev yaptığı hastanede yolları tekrar kesişti.

Prof. Dr. Öçgüder, Kahramanmaraş merkezli depremlerin yaşandığı 6 Şubat'ta, Türkiye'nin dört bir yanından meslektaşları gibi depremzedeler için gönüllü olarak bölgeye gitti.

Öçgüder, farklı branşlardan 4 hekimle organize olarak kendi imkanlarıyla Hatay'ın Dörtyol ilçesine ulaştı.

Bu süreçte yaşadıklarını AA muhabirine anlatan Öçgüder, aslen Hataylı olduğunu, İskenderun'da yaşayan ailesinin iyi olduğunu telefonla öğrendikten sonra hızla Hatay Dörtyol Devlet Hastanesine gittiklerini söyledi.

"Sanki hayalet bir şehre girmiştik, gördüklerimize inanamadık"

Ankara'dan yola çıkarken Türk Ortopedi Birliği Derneği ve hastanelerin kendilerine çok sayıda cerrahi ekipman ve tıbbi malzeme tedarik ettiğini aktaran Öçgüder, "Hatay Dörtyol'a akşam vakti varabildik. Sanki hayalet bir şehre giriş yapmıştık, inanamadık gördüklerimize. Hastane ekibi bizleri kapıda çok sıcak karşıladı. Acil serviste boynumuza sarıldılar. Hızla çalışmaya başladık, hasta listelerini belirledik ve ameliyat süreçlerini başlattık." bilgisini verdi.

"150 civarında ameliyata girdik"

Prof. Dr. Öçgüder, bu süreçte farklı hekimlerin de hastaneye ulaştığını, sayılarının 25'e kadar çıktığını belirterek, "Hastanede tıbbi malzemelerin var olması ve bizim getirdiğimiz malzemelerle işimiz kolaylaştı. Hemen hastalar için ameliyatlara başladık. Hastanede 6 gün kaldık ardından yeni gelecek ekip oluşturuldu ve onlara devrettik. Bu süreçte farklı illerden 25 kişilik ortopedi ekibimizle 150 civarında ameliyata girdik." diye konuştu.

"Ampütasyon bir ortopedi uzmanının yapmak isteyeceği en son şey"

Deprem gecesi hastaneye daha çok depremden kaçmaya çalışırken düşen, kırıkları olanların, sonrasında ise enkazdan çıkarılan ciddi ezilme problemleri olan hastaların getirildiğini anlatan Öçgüder, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dördüncü günün sonunda enkazdan çıkarılıp getirilen hastalarımızda ise bir ortopedi uzmanının yapmak isteyeceği en son şey olan 'ampütasyon' dediğimiz ameliyatları yapmak durumunda kaldık. Bazı hastalarımızın bilinci kapalıydı, onama alamadığımız hastalarda 5 ortopedi uzmanının imzasıyla bu işlemleri gerçekleştirdik. Gerçekten çok zor durumlardı."
"Vücudu buz gibi olan çocuğu ellerimizle ısıtmaya çalıştık"

Prof. Dr. Öçgüder, enkazdan 3 gün sonra çıkarılan bir çocukla ilgili anısını da unutamadığını dile getirdi.

Uyluk kemiğinde kırık olan 16 yaşındaki Mertcan isimli çocuğun acil ameliyata alınması gerektiğini aktaran Öçgüder, şöyle devam etti:
"Çocuğumuzu hemen ekibimizle ameliyata aldık. Fakat ameliyat bittiğinde de vücudu buz gibiydi, bir türlü ısınamıyordu. Hipotermi yaşıyordu. Onu ameliyat masasından sedyeye nakletmeden ısıtmaya çalıştık. Bazı arkadaşlarımız elleriyle çocuğun ayaklarını ısıtmaya çalışırken bazıları serum ısıtıyordu. Bir arkadaşımız üstündeki polar montunu çıkarıp çocuğumuzun üzerine örttü. Solunumu gitmek üzereydi, entübe ettik ve ardından yoğun bakım servisine aldık.

Çocuğumuzun dışarda bekleyen babasıyla yaptığım konuşma benim için en zor konuşmalardan biriydi. 'Oğlum nasıl' diye sorduğunda, gereken bütün müdahalelerin yapıldığını, yoğun bakımda olduğunu söyleyebildim. Durumu gerçekten çok ağırdı hatta yoğun bakımda da bir kere kalbi durmuş ama müdahaleyle tekrar hayata döndürülmüştü. Fakat mucize bir şekilde ikinci gün yoğun bakımda durumu çok iyileşti, ardından servise çıkarıldı."

"Onu röntgeninden tanıdım, inanamadım"

Öçgüder, Ankara'ya döndükten sonra da Mertcan'ın aklından çıkmadığını hatta telefonlarını almadığı için üzüldüğünü belirterek, şunları kaydetti:
"Ankara'ya hastanemize döndüğümde, Hatay'dan bir telefon aldım, 'Bir hasta var Ankara'ya gelecek, takip eder misin' dediler. Ben de hastanın bilgilerini istedim. Telefonuma hastanın röntgeni geldi, bunu gördüğümde şok oldum. O çocuktu, 16 yaşındaki Mertcan'dı, röntgeninden tanımıştım, gerçekten inanamadım. Telefonunu almadığıma üzüldüğüm, durumunu merak ettiğim bir hastamı tekrar burada görmek beni çok mutlu etti. Şimdi klinikte yatıyor, tedavisini tamamlayacağız inşallah. Beni en çok etkileyen olaylardan biri budur."

Prof. Dr. Öçgüder, deprem sürecinde yaşanan dayanışmanın kendisini çok duygulandırdığını belirterek, "Türkiye'nin dört bir yanından herkes kenetlendi. Çok büyük bir dayanışma gösterildi. Katkısı olan, yardım eden bütün vatandaşlarımızdan Allah razı olsun." dedi.


 

 

Radyoloji Kliniği İdari Sorumlusu Karabekir Ercan, Deprem bölgesindeki izlenimlerini anlattı.


 

 

Ortopedi ve Travmatoloji Kliniği doktorlarımızdan Prof. Dr. M. İ. Safa Kapıcıoğlu, deprem bölgesindeki izlenimlerini anlattı.