Dünya Böbrek Günü kapsamında açıklamalarda bulunan Ankara Şehir Hastanemiz, Nefroloji Kliniği İdari Sorumlumuz Prof. Dr. Fatih Dede, “40 yaşını geçmiş her sağlıklı birey yılda 1 kere tansiyonunu ölçtürüp, basit bir idrar ve kan tetkiki vererek böbrek sağlığı konusunda kolayca bilgi sahibi olabilir” dedi.
Basit Tetkiklerle Böbrek Sağlığı Konusunda Kolayca Bilgi Sahibi Olunabilir
Dünya Böbrek Günü her yıl mart ayının ikinci perşembe günü kutlanıyor. Bu kapsamda gün içerisinde böbrek sağlığı konusunda farkındalık oluşturma etkinlikleri yapılıyor. Ankara Şehir Hastanemiz, Nefroloji Kliniği İdari Sorumlusu Prof. Dr. Fatih Dede, hocamız “Fast food tarzı beslenme, hareketsizlik, tuz tüketiminde artış gibi toplumun yaşam tarzında belirgin bir değişiklik gelişmesi ve bunun sonucunda da şeker hastalığı, yüksek tansiyon, obezite gibi böbrek hastalığına neden olabilecek hastalık sıklığı son 10 yılda belirgin bir artış gösterdi. Bu duruma ortalama yaşam süresinin uzamasının da eklenmesi ile birlikte Türkiye’de her 7 kişiden biri kronik böbrek hastalığı gelişimi için bir risk faktörü taşıyor olacak” ifadelerini kullandı.
Böbrek hastalığı konusunda riskli grupta yer alan bireylere de değinen Prof. Dr. Fatih Dede hocamız, “Şeker hastaları, yüksek tansiyon, böbrek taş hastalığı, sık idrar yolu enfeksiyonu geçiren hastalar, idrarda protein ve kan görülen hastalar, doğuştan böbrek ve idrar yollarına ait anatomik bozukluğu olan hastalar, bazı ailevi ve genetik hastalıklar riskli grupta yer alıyor” diye konuştu.
“Böbrek yetmezliği biraz sinsi bir hastalık”
Böbrek hastalığı konusunda tanının nasıl konulduğuna ve böbrek sağlığının nasıl korunacağı konusuna da açıklık getiren Prof. Dr. Fatih Dede, “Aslında böbrek yetmezliği biraz sinsi bir hastalıktır. Ancak, özellikle az önceki risk faktörleri olan hastalar tanı aldıktan itibaren veya 40 yaşını geçmiş her sağlıklı birey yılda 1 kere tansiyonunu ölçtürüp, basit bir idrar ve kan tetkiki vererek böbrek sağlığı konusunda kolayca bilgi sahibi olabilir. Öncelikle riskli gruplar veya aile öyküsü olanlar düzenli Nefroloji takibinde olmalılar. Yaşam tarzı değişikliği en önemli basamak. Burada de en başta gelen tuz tüketimini azaltmak. Türkiye bu açıdan oldukça kötü bir performans sergiliyor. İdeal günlük ihtiyaç yaklaşık 6 gram sofra tuzu iken; bunun neredeyse 3 katına yakın tuz tüketimi var Türkiye’de. Bol su içmeliyiz. Günde 2 buçuk litre. Düzenli beslenme ve günlük egzersiz çok önemli. Sigara ve alkol mutlaka kesilmeli. Son dönemlerdeki önemli bir sorunda aşırı ilaç tüketimi ve özelikle hekim kontrolü dışında kontrolsüz kullanılan doğal ot ve bunlardan yapılan ekstreler. Bunların kontrolsüz tüketimi de böbrek sağlığını olumsuz etkiliyor” şeklinde konuştu.
“Böbrek yetmezliği hayatla bağdaşan bir hastalık değil maalesef”
Böbrek hastalığının ileri evresinde, tam fonksiyon kaybı oluştuğu zaman, diyaliz ve organ naklinin mecburi duruma geldiğinin altını çizen Prof. Dr. Fatih Dede, “Böbrek yetmezliği hayatla bağdaşan bir hastalık değil maalesef. Tam fonksiyon kayıplarında muhakkak diyaliz ve organ nakli desteği şart oluyor. Organ nakli yaşam kalitesi ve süresi için tabi ki en doğru seçenek. Diyaliz gereksinimi olan hastaların en büyük umudu olan kadavra organ bağışı yetersizliği, ülkemizdeki en büyük sorun. Organ nakli bekleyen 25 bin civarında hastamız varken, yıllık böbrek nakil sayımız 4 bin civarında ve bunun sadece yüzde 15-20’si kadavradan nakil grubunu oluşturuyor. Oysaki gelişmiş ülkelerde kadavra nakil oranı, tüm nakil hastalarının yüzde 80’inin oluşturuyor. Bu nedenle, böbrek nakline kadar geçen sürede diyaliz mecburen gerekiyor” açıklamasında bulundu.
“Böbrek hastaları pandemi açısından yüksek riski grupta”
Covid-19 pandemisinin böbrek hastalarını nasıl etkilediğine de değinen Prof. Dr. Fatih Dede, “Böbrek hastaları pandemi açısından yüksek riskli grupta. Özellikle organ nakli ve diyaliz grubu. Diyaliz gereksinimi olan hastalarda evde tedavilerin tercih edilmesi, yani evde periton (karın) diyalizi veya evde hemodiyaliz, hastaların temas izolasyonu açısından önemli bir yaklaşım. Evde diyaliz tedavisi alan gruplarda tüm dünyada bulaş sıklığının daha düşük olduğu gözlendi. Diyaliz üniteleri arasında değişmekle birlikte, merkezde diyaliz olanlarda bulaş yüzde 15-30 arasında değişirken, evde tedavi olan hastalarda bu oran genelde yüzde 10 ve hatta yüzde 5’in altında seyretti. Bu açıdan bizde ünite olarak nakil olamayan tüm hastalarda evde periton diyalizi veya evde hemodiyaliz tedavilerini öncelikli tercih ediyoruz” dedi.