
Diyabet sık görülen, kontrol altında tutulmazsa erken yaşta ciddi sağlık sorunlarına ve ölüme yol açabilen, yaşam kalitesini olumsuz yönde etkileyen önemli bir halk sağlığı sorunudur. Yaşam boyu izlem ve tedavi gerektirir. Bununla birlikte etkin yönetildiğinde normal yaşam kalitesi ve yaşam süresi sağlanabilir. Hastalığın önlenmesi için çaba harcanması, erken tanı konması ve uygun bir şekilde tedavi edilmesi gereklidir.
Uluslararası Diyabet Federasyonu (IDF) verilerine göre 2024 yılında dünyada 20-79 yaş arası bireylerde 589 milyon diyabetli bulunmaktadır yani 9 kişiden 1 i diyabetlidir 2050 yılında bu sayının 853 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Yani %45 bir artış beklenmektedir. Bu hastaların 3/4 ü düşük orta gelir seviyesi olan ülkelerde yaşamaktadır. 10 diyabetliden 4 ü henüz tanı almamıştır. 2024 yılında ölümlerin 3.4 milyonu diyabete bağlıdır. Global harcamaların %11 ini diyabete bağlı harcamalar oluşturmaktadır. Ülkemizde 1997-1998 yıllarında diyabet sıklığı %7.2 iken 2010 yılında yaklaşık iki kat artarak %13.7’ye ulaştığı görülmüştür. IDF verilerine göre 2024 yılındaki diyabet sıklığı ülkemiz için %16.5 olup her 6 kişiden biri diyabetlidir. Tanı almamış diyabetli oranı da %45.5’tur. Türkiye Avrupa’da diyabet sıklığının en yüksek olduğu ve en fazla diyabetli hastanın yaşadığı ülkelerdendir.
Diyabet sıklığının artışındaki en önemli faktör, kentleşme, özellikle hareketsiz yaşam ve beslenmedeki değişiklikler, obezite sıklığında artış ve yaşlı nüfustaki artıştır. Bu artış ülkemizde birçok ülkeye göre daha hızlı yaşanmaktadır. Yaşlanma ile ilgili faktörler değiştirilemese de özellikle beslenme, egzersiz ve beden kitle indeksi ile ilişkili faktörlerin kontrol edilmesi artış hızını azaltabilir.
Diyabet, pankreasın yeterli insulin üretememesi veya vücudun ürettiği insülini etkili bir şekilde kullanamaması sonucu gelişen kronik metabolik bir hastalıktır. Kanda glukoz seviyelerinin normalin üzerine çıkması sonucu çeşitli sağlık sorunlarına neden olur. Kan şekeri belirgin olarak yükseldiğinde çok su içme, çok ve sık idrara çıkma, ağız kuruluğu, halsizlik, yorgunluk ve istemsiz kilo kaybı gibi belirtilerle kendini belli eder. Ancak en sık görülen Tip 2 diyabette hafif kan şekeri yüksekliği durumunda herhangi bir şikayet olmayabileceği de akılda tutulmalıdır.
Diyabetin başlıca dört farklı tipi vardır; Tip 1 (%5-10), Tip 2 (%90-95), gebeliğe bağlı diyabet (Gestasyonel diyabet) ve Diğer nedenlere bağlı diyabet.
Tip 1 diyabet, çoğunlukla çocukluk çağında görülen ve mutlak insülin yokluğu ile seyreden bir hastalıktır. Tüm diyabet nedenleri arasında %5 oranında olmakla birlikte yaşamın erken dönemlerinde ortaya çıkması, insülinle kolaylıkla tedavi edilebilmesi ve tanı konamadığında ölüme kadara gidebilecek sonuçlara yol açabilmesi nedeniyle erken dönemde tanı konması önemlidir. Diyabet hastalığının %90’ı ise tip 2 diyabet grubundadır. Tip 2 diyabet, genellikle 25-30 yaşından sonra ortaya çıkar ve insülin etkisine direnç ve/veya insülin eksikliği vardır. Yaş, obezite, aile hikayesi ve hareketsiz yaşam tip 2 diyabet gelişimi için en önemli risk faktörleridir. 40 yaşın üzerindeki tüm bireylerin 3 yılda bir, fazla kilolu veya obez bireylerin ise daha erken dönemde açlık kan şekeri ile taranması diyabetin erken dönemde saptanmasını sağlar. Gebeliğin 12. haftasından sonra ortaya çıkan gebelik ile ilişkili diyabet ise hem anne hem de bebeğin sağlığını tehdit eden bir durumdur. Bu nedenle glukoz metabolizması ile ilgili bilinen bir hastalığı olmayan tüm gebelerin 24-28. haftalarda ağızdan glukoz yükleme testi ile taranması önerilmektedir.
Diyabetin en sık belirtileri çok su içme, çok idrara gitme, ağız kuruluğu, halsizlik, yorgunluk, kilo alma veya hızlı kilo kaybıdır. Bu tür şikayetleri olan hastaların öncelikle açlık kan glukozu ile değerlendirilmesi için bir sağlık kuruluşuna başvurmaları önerilir.
Kontrolsüz diyabet, hiperglisemiye yol açarak zamanla başta kalp-damar sistemi, göz, böbrek, sinir sistemi olmak üzere vücudun bütün sistemlerini etkileyebilir. Koroner kalp hastalığı ve inme diyabetli hastalarda normal popülasyona oranla 2-4 kat daha sık görülmekte ve daha ciddi sonuçlara yol açmaktadır. Diyabetli hastaların %50’si kardiyovasküler hastalıklar nedeniyle hayatını kaybetmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde diyabet, körlüğe neden olan ilk üç hastalık içinde yer almaktadır. Hastalık ortaya çıktıktan 20 yıl sonra tip 1 diyabetlilerin büyük çoğunluğunda, tip 2 diyabetlilerin de yarısından fazlasında diyabete bağlı göz hasarı gelişir. Kronik böbrek yetersizliğinin de en sık nedeni diyabettir ve diyaliz ünitelerinde tedavi gören hastaların %50’si diyabetlidir. Ayrıca, kan glukozu devamlı yüksek seyreden hastalarda farklı patojenik mekanizmalarla meydana gelen diyabetik ayak tüm dünyada travmadan sonra ayak ve bacak kaybının en yaygın nedenidir.
Diyabetin veya yarattığı sorunların önemli bir kısmının alınacak önlemler ve uygun müdahalelerle önlenebileceği veya geciktirilebileceği bilinmektedir. Bu önemli sağlık sorununa dikkat çekmek için Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 2006’dan itibaren 14 Kasım gününü resmi olarak Dünya Diyabet Günü olarak tanımıştır. 14 Kasım, 1921 yılında insülini bulan Kanadalı Dr Frederick Banting’in doğduğu gündür. İnsülin tedavisinden önce diyabet ölümcül bir hastalık olarak kabul edilirken, insülin tedavisinden sonra normal bireyler gibi yaşama olanağının mümkün olduğu bir hastalık haline gelmiştir. Dünya Diyabet Günü’nün sembolü Mavi Halkadır.
Sürekli tıbbi bakım gerektiren diyabet hastalığının yönetiminde akut ve kronik hasarların gelişim riskini azaltmak için sağlık çalışanları ve hastaların sürekli eğitimi şarttır. Eğitimle hem hasta hem de sağlık çalışanlarının diyabete ilişkin bilgilerinin arttırılması ve güncellenmesi amaçlanmaktadır.
Dünya Diyabet Günü tanımlanmasındaki amaç hastalığın önemine dikkat çekmektir. Her yıl bu tarihte tüm dünyada diyabet farkındalığını arttıracak, diyabetin önlenmesi ve etkin tedavisinin yapılmasına önayak olacak faaliyetler düzenlenmektedir. Uluslararası Diyabet Federasyonu her yıl 14 Kasım aktiviteleri için bir tema belirler. 2025 yılının teması "İşyerinde diyabet-işyerinde diyabeti daha fazla bil ve daha fazla uygula" olarak belirlenmiştir.10 diyabetli bireyin yedisi üretken dönemde olup çalışmaktadır. Burada özellikle diyabetli çalışanların yaşadıkları zorluklara ve işverenlerde de bununla ilgili farkındalık yaratmak istenmektedir.